Not: Bu yazı bir ütopya niteliğinde olup, bu ütopyayı gerçekleştirmek isteyen her gönüllülük hareketinın başarıya ulaşması kuvvetle muhtemeldir.
Not2: "Şirket" yazmamın nedeni tamamen ironik olup, bu konuda üstüme gelinmemesini rica ederim.
Şirketin kalbi, beyni olan ve onlarsız işlevsiz bir şirket olacağını bildiğimiz gönüllülerden başlayalım. Peki gönüllülük iyilik yapmak mıdır? Tabi ki hayır. Yapılan gönüllülükten ötürü her iki taraf da haz alır ve bu iyilik olmaktan çıkar. Şirketteki her bir gönüllünün tek amacı karşısındaki canlıyı mutlu etmektir. Karşısındaki canlıyı mutlu etmenin doğal sonucu ise mutlu olmaktır. Kısaca gönüllü mutlu etmek için çalışır, ödemesini de mutluluk olarak alır. Ama bu ödeme, başka hiç bir ödemenin adil olamayacağı kadar adildir. Çünkü her gönüllü mutlu ettiği kadar mutlu olur. Herhangi bir otoriteye bağlı kalmadan...
Ve şirketin atardamarı olan bu kısım aslında en rahat kısmıdır. Kimseye herhangi bir şekilde zorlama yapılamaz, yapılmamalıdır da. Olası bir olumsuz durum karşısında bir gönüllünün acil yardım butonu vardır ve bu butonda "Ben gönüllüyüm!" yazar. Ve şirketteki çalışma amacını hatırlayan gönüllü, aynı şevkle işine ve ücretini almaya devam eder.
Gelelim koordinatörlere. Şirketin eli, kolu olan koordinatörler gönüllüdür hala. Ama büyük bir fedakarlık yaparak kalp veya beyin olmaktan vazgeçmişlerdir. Koordinatörlerin yapması gereken tek sorumluluk bu alçakgönüllülüğü devam ettirerek, kalbin daha temiz kan pompalamasını veya beyne daha çok oksijen gitmesini sağlamaktır. Tabi ki gerektiği yerde veya kendi istekleri doğrultusunda yine eski mutlu etme işine geri dönebilirler ancak ana görevleri her zaman akıllarının bir köşesinde bulunmalıdır.
Bu şirketteki belki de en kırılgan olan koordinatörlük sınırlarıdır aslında. Yaptığı fedakarlık karşısında kendisinde güç olması gerektiğini düşünen her koordinatör eninde sonunda hüsrana uğrar.
Kendisinde sorumluluğun etkisiyle liderlik hissini en küçük şekilde hisseden bir koordinatörün önünde iki seçenek vardır : O hissi bir daha yaşamamak üzere bertaraf etmek veya gönüllü olmaya dönmek. Gerçek gönüllüleri olan bir şirket böyle bir duruma razı gelemez zaten. Ve böyle durumlarda gönüllülerden başkasının bu sorumluluğu alması mutluluk şirketinin sürekliliği açısından çok önemlidir. Az önce bahsettiğim sorunu yaşayan ve şirketin eli, kolu olan koordinatörlerin tek yapması gereken paralimpik sporları izlemesidir :)
Dünyanın en güzel şirketinin el kitabının sonuna gelirken kapanışı birazcık değiştirdiğim Platon'un Devlet kitabındaki Sokrates'in sözleriyle kapatıyorum, esen kalın efendim..
"
“İşte bu yüzden,” dedim, “Gönüllüler ne özgeçmiş ne de saygı için koordinatörlüğe yanaşmazlar; Öyle özgeçmişe yazma, saygı duyulma hırsı içinde olmadıklarından dolayı da bu işe pek heves etmezler. Bu bakımdan ancak bir zorluk veya ceza karşısında koordinatörlüğe razı olabilirler. Zaten bu yüzdendir ki; zorlayıcı bir durum olmadan, koordinasyonu elde etme hevesi içinde olanlara pek iyi gözle bakılmaz. Ama bir insan için en büyük ceza, koordinatör olmayı reddettiği zaman, kendisinden daha kötü birinin koordinatörlüğüne tabi olmaktır. İşte gönüllüler de bunun yarattığı korkuyla koordinatör olmayı kabul ederler. Yani istedikleri için değil, buna zorlandıkları için yaparlar bunu. Bir yarar, bir çıkar sağlamak için değil, koordinasyonu devralmayı hak edecek, kendilerinden daha iyi veya en azından kendileri kadar iyi birini bulamamaktan kaynaklanan bir zorunluluktan dolayı razı olurlar bu işe. Ayrıca unutulmamalıdır ki koordinatörlüğün bir gönüllüye katkısı ve tecrübeleri hiç bir yerde elde edemeyeceği kadar fazladır.
"
R.I.P. Socrates
Not2: "Şirket" yazmamın nedeni tamamen ironik olup, bu konuda üstüme gelinmemesini rica ederim.
Şirketin kalbi, beyni olan ve onlarsız işlevsiz bir şirket olacağını bildiğimiz gönüllülerden başlayalım. Peki gönüllülük iyilik yapmak mıdır? Tabi ki hayır. Yapılan gönüllülükten ötürü her iki taraf da haz alır ve bu iyilik olmaktan çıkar. Şirketteki her bir gönüllünün tek amacı karşısındaki canlıyı mutlu etmektir. Karşısındaki canlıyı mutlu etmenin doğal sonucu ise mutlu olmaktır. Kısaca gönüllü mutlu etmek için çalışır, ödemesini de mutluluk olarak alır. Ama bu ödeme, başka hiç bir ödemenin adil olamayacağı kadar adildir. Çünkü her gönüllü mutlu ettiği kadar mutlu olur. Herhangi bir otoriteye bağlı kalmadan...
Ve şirketin atardamarı olan bu kısım aslında en rahat kısmıdır. Kimseye herhangi bir şekilde zorlama yapılamaz, yapılmamalıdır da. Olası bir olumsuz durum karşısında bir gönüllünün acil yardım butonu vardır ve bu butonda "Ben gönüllüyüm!" yazar. Ve şirketteki çalışma amacını hatırlayan gönüllü, aynı şevkle işine ve ücretini almaya devam eder.
Gelelim koordinatörlere. Şirketin eli, kolu olan koordinatörler gönüllüdür hala. Ama büyük bir fedakarlık yaparak kalp veya beyin olmaktan vazgeçmişlerdir. Koordinatörlerin yapması gereken tek sorumluluk bu alçakgönüllülüğü devam ettirerek, kalbin daha temiz kan pompalamasını veya beyne daha çok oksijen gitmesini sağlamaktır. Tabi ki gerektiği yerde veya kendi istekleri doğrultusunda yine eski mutlu etme işine geri dönebilirler ancak ana görevleri her zaman akıllarının bir köşesinde bulunmalıdır.
Bu şirketteki belki de en kırılgan olan koordinatörlük sınırlarıdır aslında. Yaptığı fedakarlık karşısında kendisinde güç olması gerektiğini düşünen her koordinatör eninde sonunda hüsrana uğrar.
Kendisinde sorumluluğun etkisiyle liderlik hissini en küçük şekilde hisseden bir koordinatörün önünde iki seçenek vardır : O hissi bir daha yaşamamak üzere bertaraf etmek veya gönüllü olmaya dönmek. Gerçek gönüllüleri olan bir şirket böyle bir duruma razı gelemez zaten. Ve böyle durumlarda gönüllülerden başkasının bu sorumluluğu alması mutluluk şirketinin sürekliliği açısından çok önemlidir. Az önce bahsettiğim sorunu yaşayan ve şirketin eli, kolu olan koordinatörlerin tek yapması gereken paralimpik sporları izlemesidir :)
Dünyanın en güzel şirketinin el kitabının sonuna gelirken kapanışı birazcık değiştirdiğim Platon'un Devlet kitabındaki Sokrates'in sözleriyle kapatıyorum, esen kalın efendim..
"
“İşte bu yüzden,” dedim, “Gönüllüler ne özgeçmiş ne de saygı için koordinatörlüğe yanaşmazlar; Öyle özgeçmişe yazma, saygı duyulma hırsı içinde olmadıklarından dolayı da bu işe pek heves etmezler. Bu bakımdan ancak bir zorluk veya ceza karşısında koordinatörlüğe razı olabilirler. Zaten bu yüzdendir ki; zorlayıcı bir durum olmadan, koordinasyonu elde etme hevesi içinde olanlara pek iyi gözle bakılmaz. Ama bir insan için en büyük ceza, koordinatör olmayı reddettiği zaman, kendisinden daha kötü birinin koordinatörlüğüne tabi olmaktır. İşte gönüllüler de bunun yarattığı korkuyla koordinatör olmayı kabul ederler. Yani istedikleri için değil, buna zorlandıkları için yaparlar bunu. Bir yarar, bir çıkar sağlamak için değil, koordinasyonu devralmayı hak edecek, kendilerinden daha iyi veya en azından kendileri kadar iyi birini bulamamaktan kaynaklanan bir zorunluluktan dolayı razı olurlar bu işe. Ayrıca unutulmamalıdır ki koordinatörlüğün bir gönüllüye katkısı ve tecrübeleri hiç bir yerde elde edemeyeceği kadar fazladır.
"
R.I.P. Socrates
Yorumlar
Yorum Gönder